4/21/25
5 Minute
Türkiye'nin büyüleyici antik kentlerinden biri olan Laodikeia, günümüz Denizli sınırları içinde kalan topraklarda MÖ 3. yüzyılda kurulmuştur. Laodikeia, önemli yolların kesiştiği bir noktada bulunması, askerî, idari ve ekonomik açıdan avantajlı bir konumda yer almasıyla bölgenin ana merkezi haline gelmiştir. Kentte bulunan en erken dönemli yazıtlarda bile çarşı, strategeion, gymnasium ve tiyatro gibi yapılardan söz ediliyor olması, yerleşimin önemini anlatan detaylardan biridir. Helenistik dönemden Doğu Roma İmparatorluğu'nun erken dönemlerine kadar önemini koruyan yerleşim, kente su nakletmek için kurulan sistemleri ve yapılarıyla öne çıkar. Antik Phrygia bölgesinin en büyük kentlerinden biri olan Laodikeia'dan günümüze ulaşanlar, görenleri kolayca tarihin büyülü dünyasına çekebilir. İşte, UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’nde yer alan bu dikkat çekici yerleşime geldiğinizde mutlaka keşfetmeniz gereken 4 yapı…
İmparator Traian döneminde (MS 98-117) inşa edilen anıtsal çeşmenin kalıntıları, dönemin estetik anlayışını yansıtan sanatsallığıyla olduğu kadar, kentteki su şebekesinin kullanımı, temizliği ve korunmasına ilişkin kuralları ortaya koyan yazıtındaki bilgilerle de dikkat çeker. Oldukça görkemli bir yapı olduğu anlaşılan anıtsal çeşmenin hem Roma İmparatorluğu hem de Laodikeia açısından politik gücü temsil eden bir propaganda unsuru olduğu da düşünülür.
MS 313 yılında Büyük Constantinus’un Roma İmparatorluğu'nda Hristiyanlığı serbest bırakmasıyla inşa edilen kilise, Hristiyanlık tarihinde daha önce görülmemiş bir mimari plana sahiptir. Kilisenin vaftizhanesi de dünyanın en eski ve günümüze en sağlam şekilde ulaşmış mermer kaplamalı vaftiz havuzlarından birini barındırır. İncil’de adı geçen Yedi Asya Kentinden biri olan Laodikeia’daki kilise, kente “Yedi Kiliseler Birliği” unvanını kazandırmış ve inanç turizmi açısından önemli bir konuma sahip olmuştur. MS 4. yüzyıldan itibaren Hristiyanlar tarafından bir hac merkezine dönüşmüş bu kilisenin kalıntıları günümüzde üstüne yerleştirilen çatıyla ve cam bantlarla koruma altına alınarak ziyarete açılmıştır.
İnşa edildiği dönemde Tanrıça Artemis, Tanrı Apollon ve İmparatorluk Kültü'ne adanmış olan tapınak, Hristiyanlığın Roma İmparatorluğu'nun resmî dini olarak kabul edilmesinden sonra Laodikeia Kilisesi'nin dinî arşivi olarak kullanılmıştır. İhtişamlı sütunların yeniden ayağa kaldırıldığı tapınakta, etrafı çelik konstrüksiyon ve camla kapatılarak korumaya alınmış bölümden Pamukkale ve Lykos (Çürüksu) Ovası’nın muhteşem manzarasını da izleyebilirsiniz.
Kentin erken yerleşim bölümünde yer alan ve Helenistik geleneğe uygun biçimde doğal zemin oyularak inşa edilen tiyatro MÖ 2. yüzyıldan MS 9. yüzyıla kadar, yani tam 700 yıl boyunca aktif olarak kullanılmıştır. 8.000 kişilik kapasiteli tiyatroyla ilgili bir mimari ayrıntı da öğleden sonra başlayan batı esintilerini alacak şekilde tasarlanmış olmasıdır. Yüzyıllar boyunca kalabalıkların toplandığı, kent sakinleri için çok önemli ritüellere tanıklık etmiş Laodikeia Antik Tiyatro, kentte mutlaka keşfetmeniz gereken yapılardan biridir.
Yüzlerce yıllık görkemli tarihinde paganizmden tek tanrılı Hristiyanlığa geçişin izlerini de taşıyan Laodikeia Örenyeri, insanlık tarihinin ve kültürel mirasının eşsiz parçalarından biridir. Tarih tutkunlarının asla es geçmeyeceği bu antik kent, insanlık tarihine dair izler görmek isteyen herkesin mutlaka ziyaret etmesi gereken bir yer. Anıtsal çeşmelerden tapınaklara, tiyatrolardan hamamlara birçok yapının görülebildiği şehir, aynı zamanda sınırlarında bulunan iki kiliseyle de Hristiyanlık tarihinin önemli merkezleri arasındadır. Türkiye coğrafyasının eşsiz tarihî ve kültürel mirasının değerli parçalarından biri olan Laodikeia Örenyeri ilginizi çektiyse, hem daha fazla bilgi edinmek için antik kentteki arkeolojik kazılara dair bir söyleşinin de yer aldığı “5 Soruda Kazı Alanları: Laodikeia” blog yazımızı okuyabilirsiniz.