10/15/21
5 Minute
İnsanlık tarihinin önemli dönemeçlerinden biri olan Aydınlanma, gelecekteki dünya hakkında büyük umutlar doğurdu. Avrupa’dan dünyaya yayılan bu iyimserlik dalgasının merkezindeki olgular arasında belki de en dikkat çekeni, bilimdi. İlerleyen yıllarda, insanlığın bu öngörüsünün doğruluğunu ortaya koyan birçok gelişme yaşandı. Bilimsel ve teknolojik gelişmeler insanlar arasındaki mesafeleri kısalttı, sağlık alanındaki gelişmeler ortalama insan ömrünü uzattı, endüstriyel üretim görülmemiş bir tüketim maddeleri bolluğu yarattı ve genel olarak refah arttı. Fakat tüm bunların yanında, geçtiğimiz yüzyılda insanları bilim hakkında şüpheye düşürecek, onun karanlık ve soğuk yüzünü ortaya çıkaracak gelişmeler de yaşandı. Ve deyim yerindeyse bilim hakkında herkesin kafası karıştı. Tarihin insanlığın ellerine verdiği bu kıymetli armağan, aynı zamanda ürkütücü bir tuzak mıydı?
İnsanların zihninde bu tartışma süredursun, bazı bilim dalları vardı ki hep bilimin yumuşak ve umut dolu yüzünü yansıttı. Bunlardan biri de kuşkusuz Arkeoloji idi. Tarihin katmanları ya da yığınları arasından binbir emekle ipuçları ortaya çıkarmanın heyecanını yaşamak, tarifsizdi. Hemen hemen hepimiz, en azından yaşamımızda bir kez, bir arkeolojik keşif karşısında heyecanlandık. İnsanlar için merak, heyecan ve belki de en ilginç ve güçlü hislerden biri olan nostaljiye eşsiz bir temas kaynağı oldu arkeoloji. Bilimin hep umut dolu bir parçası... Peki tam da bu çalışmanın merkezinde olan arkeologlar neler yaşadı, neler duyumsadı geçmişin gizemli patikalarını arşınlarken? Bu yazımız, arkeologların duygu evrenine kısa bir yolculuk yapmak isteyenler için.
Arkeologlar; yüzey araştırma, kazı alanı ve kazı sonrası çalışmalarında bulunurken birçok senaryo ile karşılaşır. Bu çeşitli senaryoların varlığı ise onların yıllar boyunca süren çalışmalarda birçok farklı duyguyu tatmasına yol açar. Evet, arkeoloji sadece onun keşifleriyle karşılaşanlar için değil, onu icra edenler için de duygusal bir bilimdir.
Arkeolog olmanın en güzel yanlarından biri, yeni bir kazı alanının belirlenmesiyle birlikte başlayan heyecandır. Kazı alanından gelecek bilgiler ile bu heyecan git gide artar. Özellikle kazı ile birlikte ortaya çıkarılacak yapı ya da eserler uzun süredir keşfedilmeyi bekliyorsa heyecan duygusu en üst seviyelere çıkar. Belki arkeoloji meraklıları için daha çok kazılar ve sonuçları önem arz ediyor olabilir. Oysa hazırlıklar, yeni bir kazı alanı haberinin gelmesinin hemen ardından başlar. Bunlar yüzey araştırması, kazı alanının haritalanması ve fotoğraflama çalışmaları gibi süreçlerdir. Sahaya çıkmadan hemen önce, ekipmanlar hazırlanmaya başlanır. Zaman, kazı alanına giden yolda hiç olmadığı kadar yavaş akar. Arkeolog, durmadan çalışma yapacağı alanla ilgili düşüncelere dalar. Bu düşünceler ve hayallerle bezeli heyecan, kazı alanına ulaşılana ve çalışmalara başlayana dek sürer gider. Peki saha çalışmasının başladığı an? İşte orası bambaşka bir heyecandır.
Arkeologların sıkça hissettiği duygulardan biri de korkudur. Peki sizce bir arkeolog neden korkar?
Arkeologların en büyük korkularının başında, kazı alanına veya kazı alanında çıkartılan bir buluntuya zarar vermek gelir. İnsanların geçmişi çok daha iyi anlamasını sağlayacak bu eşsiz değerlerin zarar görmesi ihtimali, arkeologların en büyük korkularından biridir. Arkeologların uykularını kaçıran başka bir endişe ise kazı alanında halihazırda tahrip edilmiş buluntularla karşılaşma olasılığıdır. Bir arkeolog olduğunuzu ve tahrip edilmiş buluntularla karşılaşmaktan bunca endişe duyduğunuzu düşünün. Ve bir tarihi esere istemeden zarar verdiğinizi... Duyacağınız acıyı zihninizde canlandırabiliyor musunuz?
Heyecan, harekete geçirici olabilir; korku ise insanı atacağı adımdan alıkoyan ve durağanlaştıran bir duygudur, diyebiliriz. Ancak hiç tükenmeyen bir umuda sahipseniz korkunun verdiği kıpırtısızlığı üstünüzden atabilirsiniz. Arkeolojik araştırmalar bazen çıkışsız gibi görünen noktalarda kilitlenir. İşte böyle anlarda, arkeolojinin tükenmeyen umudu girer devreye. Bugüne kadar pek çok arkeolojik kalıntı “bitti” diye düşünülen yerde umutla çalışmaya devam edilerek gün yüzüne çıkarılmıştır. Var oldukları bilinen fakat nerede olduğu bir türlü tespit edilemeyen birçok tarihi kalıntı, arkeologların umut dolu araştırmaları ile günümüzle buluşturulmuştur. Umut, arkeologlara sabır ve kararlılık aşılar. Adeta onlar için, karanlıkta kaldıklarında keşif yollarını aydınlatan bir ışıktır umut.
Çok çaba, çok sabır, çok özveri isteyen bu heyecanlı uğraşın her adımında, mutluluk, arkeologların kapısını çalar. İnsanlığın o ana kadar bilinen hikâyesinde, yalnızca bir dipnotu değiştirecek bir kalıntıyı elinde tutuyor olmanın bile nasıl paha biçilmez bir mutluluk olduğunu hayal edebilirsiniz. Ya da bir zamanlar bizimle aynı dünyada yaşamış insanların şimdi toprak altında kalan hatıralarını açığa çıkardığını bilmek ve kendini onlar tarafından geleceğe gönderilmiş bir elçi gibi hissetmek, insana ne kadar büyük bir haz verir, değil mi? Herhalde bu uğraşın her adımında, her aşamasında duyumsanan o büyük mutluluk olmasa hiçbir arkeolog bu zorlu çalışmayı uzun süre devam ettirmeyi başaramazdı.
Heyecan, korku, umut, mutluluk ve belki de bunlara eşlik eden birçok adlandırılamaz duygu... Tamamlamaya bir insan ömrünün yetmeyeceği çalışmalar, kazılarda elden ele teslim edilen bayraklar ve kazının yapıldığı bölgeyle, bölgenin insanlarıyla kurulan derin bağlar... Çoğu arkeoloğun kazı çalışmasını yaptığı alanın yerlisine dönüşmesi, ömrünün sonuna kadar orada yaşaması ve hatta oraya gömülmek istemesi, tüm bu duyguları hesaba katınca pek de şaşırtıcı gelmiyor insana. Sonuç olarak hepsi bir gerçeğe işaret ediyor: Dünyadan gelip geçenlerin gizemli izlerini bulmak için ter dökenler, bu işi tutkuyla yapıyor. Aslında arkeoloji, bütünüyle bir tutku. Öyle ki inanç, sabır ve bitmek tükenmek bilmeyen bir öğrenme arzusu ile koskoca bir yaşamı bu bilme adayacak kadar büyük bir tutku...
Arkeolojiye emek veren, ona derinden ilgi duyan ya da hayatında en azından bir kez olsun bir arkeolojik keşif karşısında heyecanlanan herkesin 16 Ekim Uluslararası Arkeoloji Günü kutlu olsun.