7.04.2024
5 Dakika
Ege Bölgesi’nde, Antik Çağ’da Kaikos olarak adlandırılan Bakırçay Nehri’nin suladığı alana hâkim bir tepenin yamaçlarına yerleşmiş bir kentin kalıntıları bulunur. Katmanlarında antik dünyanın kalbinin attığı, bölgenin dikkat çekici kültürel sentezlerini ve bu kültürler arasındaki ilişkinin tarihsel devamlılığını yansıtan önemli izler bulunan bu kent Pergamon’dur. Din, bilim ve sanatın kol kola Bakırçay Havzası’nı seyre daldıkları kent; Büyük İskender’in mirasından doğan Pergamon Krallığı’na başkentlik ettikten sonra, Roma İmparatorluğu’nun Asya eyaletine başkentlik yapar.
Pergamon Antik Kenti’nin 2014’te UNESCO Dünya Miras Listesi’ne alınmasına kaynaklık eden ve onun üstün evrensel değerine işaret eden pek çok kriter vardır. Fakat Pergamon’u eşsiz kılan bu kriterlerden birini onu yakından görmeyenlere anlatmak hiç kolay değil. Kurulmasının üzerinden 2000 yıldan fazla geçmiş olan bu antik kent, insanların kendi yaşam alanlarını doğal topoğrafyaya entegre etmelerinin muhteşem bir örneği. 336 metre yükseklikteki Kale Tepesi’nde yer alan şehrin akropolündeki yapılar tepenin dik yamaçlarına uygun, özel bir planla inşa edilmiştir. Akropolün ovaya hâkim eşsiz manzarası ve kentin sıra dışı diklikteki amfitiyatrosu böyle ortaya çıkmıştır. Bölgedeki Helenistik Dönem şehirlerinin hamisi olan Pergamon’un akropolü gerçek konumuyla da adeta bu statüsünü gösterir.
İnsanlığın ortak mirasının bu çok özel parçasında nasıl bir deneyim yaşayacağınıza dair bir izlenim edinmek isterseniz Turkish Museums Instagram sayfamızdaki Uncovering: Pergamon isimli videomuzu izleyebilirsiniz.
Bergama’ya geldiğinizde akropole gitmeden önce mutlaka görmeniz gereken iki mekân bulunur. Bunlardan biri Kızıl Avlu Bazilikası’dır. MS 2. yüzyılda inşa edilen yapının ilk dönemlerinde Mısır tanrılarına adanmış olduğu düşünülmektedir. Oldukça görkemli ve devasa bir yapı olan Kızıl Avlu Bazilikası, adını inşa edildiği kızıl tuğlalardan alır. Tapınak, 5. yüzyılda bazilikaya dönüştürülür.
Akropole çıkmadan önce görebileceğiniz bir diğer mekân ise Asklepion’dur. Burası sağlık tanrısı Asklepios’a adanmış bir kutsal alan ve aynı zamanda Antik Çağ’ın çok önemli bir şifa merkezidir. Kütüphanesi, kendine ait 3500 kişilik bir tiyatrosu, şölen, ziyafet avluları ve tuvaletleri bulunan alanda Zeus ve Asklepios’a adanmış bir tapınak da vardır. Alanın güneydoğu köşesinde bulunan yuvarlak yapı ise tedavi binasıdır. Burada uygulanan tedavi yöntemleri hakkındaki bilgilere antik kaynaklardan ulaşabildiğimiz merkez, Galen gibi tıp tarihinin en önemli isimlerinden birine de ev sahipliği yapar. Tıp tarihinin bu önemli yapısı ve Pergamon’daki sağaltma geleneği hakkında daha fazla bilgiye ulaşmak için, Tıp Tarihi: Bergama Antik Kenti başlıklı yazımızı okuyabilirsiniz.
Pergamon’un düzlükte yer alan bu uzantılarını gördükten sonra kentin Kale Tepesi’ndeki muhteşem akropolüne ulaşmak için birkaç farklı seçeneğiniz var. Akropole aracınızla ya da yaya olarak ulaşabileceğiniz gibi bölgede bulunan teleferiği de kullanabilirsiniz.
Akropole vardığınızda ise ufka kadar uzanan soluk kesici manzara, Pergamon krallarının sahip olduğu yücelik hissini anlamanıza yardımcı olur. Akropolün en yüksek noktasında yer alan ve görkemli sütunlarının bir kısmı ayakta kalan Trajan Tapınağı, bir mimari harikanın kalıntısı olarak hemen dikkatinizi çeker. Tapınağın yüksekliği ana kayadan 27 metreyi bulur ve Antik Çağ'daki haşmeti düşünüldüğünde uzaklardan bile görülebilir.
Dünyanın en dik antik tiyatrosu ünvanını elinde bulunduran tiyatro da akropoldeki nefes kesici mekânlardan bir diğeridir. Kentin bu bölümünde Pergamon’un tam 200 bin parşömen barındıran ünlü kütüphanesinin kalıntılarını da görmeniz mümkündür. Akropol’ün Yukarı Agora bölümüne ilerlediğinizde ise Demeter Kutsal Alanı’nın kalıntılarını ve 3 teras halinde kurulmuş, Helenistik Dönem’in en büyük eğitim merkezlerinden biri olan Gynasium’u görebilirsiniz.
UNESCO Dünya Miras Listesi’nde yer alan adıyla Pergamon Çok Katmanlı Kültürel Peyzaj Alanı, o kadar fazla değeri içinde barındırıyor ki hepsini eksiksiz olarak bir yazıda ele almak mümkün değil. Dünyada şimdiye kadar kurulmuş kentler içinde kültürel düzeyde olduğu kadar mimari ve mühendislik alanında da apayrı bir yere sahip olan bu antik kenti gelip yerinde görmek, sanıyoruz ki en akıllıca seçenek.