İtfaiye Müzesi ilk defa 1931 yılında zamanın itfaiye çalışanları tarafından bugün Fatih ilçesinde bulunan İtfaiye Daire başkanlığı binası olarak kullanılan bu tarihi yapının yanında ek bir bina yapılarak açılmıştır. Müze, koleksiyonlarının bakım onarımı ve binanın tadilatı gibi nedenlerle zaman zaman kapalı kalmıştır. 1989 yılında açılan müze 1997 yılında müze binasının tadilatı nedeniyle tekrar kapatılmıştır. Zamanın İstanbul Büyükşehir Belediyesi başkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın talimatı ile 23.09.1998 günü İtfaiye Haftası münasebetiyle yeniden düzenlenerek ve adının da KONT SZECHENY İTFAİYE MÜZESİ olarak değiştirilerek tekrar hizmete açılmıştır.
Kont Szecheny, ömrünün 48 yılını İstanbul İtfaiyesi’ne adamış bir kişi olarak itfaiye tarihimize adını altın harflerle yazdırmıştır. İtfaiye Müzesi’nin Fatih’te bulunan binası 2008 yılında genel bir restorasyon çerçevesinde tadilata alınınca müze de buradan tahliye edildi. Yaklaşık iki yıl Başakşehir İtfaiye gurubunda muhafaza edildikten sonra Beşiktaş ilçesinde bulunan Kılıç Ali Paşa su sarnıcı olarak bilinen yeni binasına taşındı. Müze koleksiyonları yeniden ve yepyeni bir konseptle uzman kişiler tarafından tasnif edilerek buradaki binasında halkın hizmetine sunuldu. Müze, 29/05/1996 tarihine kadar İtfaiye Daire Başkanlığı’na bağlı iken bu tarihten sonra İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kütüphane ve Müzeler Müdürlüğü’ne devredilmiştir. Müze koleksiyonları; günümüzden üçyüz yıllık bir geçmişi bünyesinde barındırmaktadır. İlk tulumba (çardaklı tulumbalar), mahalle tulumbaları, hidroforlu tulumbalar, ilk motorlu pompa, atlı tulumba arabası, bez sarnıç, merdiven, itfaiye merdiveni, eldivenler, itfaiye fenerleri, can kurtarma ipleri, maskeler ve filtreleri, telefon santrali, taksim muslukları, tulumbacı ve itfaiyeci kıyafetleri, yangın miğferleri, amir yangın baltaları, çeşitli şapkalar… sergilenmektedir.
Müzemiz bir meslek ve yaşayan bir kurumun müzesi olması hasebiyle sürekli bir eğitim ve bilgilendirme merkezidir de. Okulöncesi eğitimden üniversite eğitimine kadar her yaşta ve kategorideki öğrencilere itfaiyenin tarihi ve İtfaiye Müzesi hakkında bilgi verilmektedir.
İtfaiye Müzesinde 4 aşamalı tarihi süreç sergilenmektedir.
Birinci aşaması (Tulumbacılar Ocağı, nam-ı diğer “Dergah-ı Ali tulumbacıları Ocağı):Tulumbalar 17. yüzyılda yalnızca gemilere dolan suyu boşaltmak için kullanılan bir araçtı. Bunun yangın söndürmek için geliştirilmiş biçimi 18. yüzyılın başında yani 1714 yılına tarihlendirilmektedir. Fransız asıllı bir mühendis olan ve daha sonra müslüman olup Davut ismini alan ve kendisine gerçek Davut ya da Davud’u Hakiki denilen kişi tarafından yapılan didon bozması tulumba (çardaklı tulumba) ile Tüfekhane ve ardından Tophane semtlerinde meydana gelen yangınlara müdahalede başarı sağlanınca zamanın veziriazamı Nevşehirli Damat İbrahim Paşa tarafından tulumbacı ocağının (Dergah-ı Ali Tulumbacıları Ocağı) başına getirilerek ona “Ağa” ünvanı verilmiştir. Davud’u Hakiki 1733 yılında vefat edene kadar bu teşkilatın başında kalmıştır. Gerçek Davut Ağa’nın emrine bir yönetici memur, bir katip, bir çavuş yamağı, bir odabaşı ve elli tulumbacı ile birkaç saka (su taşıyıcıları) verilerek “Tulumbacılar Ocağı” kurulmuş oldu.(1720) İstanbul’da meydana gelecek yangınları söndürmek için 1759 yılına gelinceye kadar çeşitli semtlerde toplam 50 kolluk kurulmuştur. Tulumbacılar Ocağı, Yeniçerilere bağlı bir teşkilat olarak 1720 yılından 1826 yılına kadar tam 106 yıl boyunca devam etmiş veYeniçeri Ocağının 1826 yılında kaldırılmasıyla sona ermiştir.
İkinci Aşaması (Semt Tulumbacıları) Yeniçeri Ocağı’nın 1826 yılında lağvedilmesiyle birlikte (Vaka-i Hayriye) Tulumbacılar Ocağı da kendiliğinden son bulmuştur. Ancak bu tarihten yaklaşık olarak bir buçuk ay sonra meydana gelen Hocapaşa Yangını (1826) ki bu yangında İstanbul’un nerdeyse 5/1 i yanmış, üstelik bu yangına müdahale edebilecek ne bir ekip ne de tulumba kullanabilen bir tulumbacı vardı. Bu yangınla itfaiye teşkilatının ne kadar gerekli ve hayati bir kurum olduğu bir kez daha anlaşılmıştır. 1827 yılında Sultan II. Mahmut tarafından yeniden kurulan İtfaiye teşkilatı (yarı askeri bir teşkilat olarak), yeniçeri ocağı içerisinde faaliyet gösterdiği zamanlarda disiplinleri bozulmamış bir kısım zabitlerden (subaylar) oluşturulmuştur. Bu kurulan yeni örgüt daha sonra Sultan Abdulmecit tarafından kurulan ve merkezi Beyazıt’taki seraskerlikte bulunan (1846 yılında İstanbul’un güvenliği için teşekkül etmiş olan) Zaptiye Müşiriyetine bağlanılacaktır. Fakat bu teşkilat, lağvedilen yeniçeri ocağını hatırlattığından bu yeni teşkilata “İtfaiye” denilmeye başlanmış ve aynı zamanda yeni kurulan Asakir-i Mansure-i Muhammediye ordusu içerisinde faaliyet göstermeye başlamıştır. Bu dönemden itibaren itfaiyecilerin daha iyi hizmet verebilmeleri için her semte ayrı ayrı tulumba ve yeterli miktarda tulumbacılar tahsis edilmiştir. Osmanlı Devletinde 1839 yılında ilan edilen Tanzimat Fermanı (Gülhane-i Hattı Hümayün) ile her alanda yenilikler hedeflendiğinden 1857 yılında yayınlanan bir nizamnameyle ilk Beledi teşkilatlar kurulmuş, bunların bünyesinde faaliyet alanı bulan itfaiye teşkilatı da “Daireli” adıyla yeni bir kurum olarak faaliyet göstermeye başlamıştır. Böylece itfaiye teşkilatının tarihinde ilk defa, mahalli idarelere de sorumluluk verilmiştir. Her belediye merkezinde bir tulumba ve yeterli sayıda tulumbacılar bulundurulmuştur. Ayriyeten her mahallenin gönüllü gençlerinden oluşan bir de “Tulumbacılar” vardı ki bunlar gönüllü itfaiyeciler olarak faaliyet göstermişlerdir. İstanbul tulumbacılığının en renkli dönemi bu dönemdir. Başlarında keçe külah, dizlikleri, (tulumbacı donu) mintanları ve ayaklarına giydikleri yemenileri ile ayakları koşarlı, sırım gibi delikanlılardan oluşuyordu bu tulumbacılar gurubu. Yangın haberi alınır alınmaz, omuzlarına aldıkları tulumba sandığı ile İstanbul sokaklarını yıldırım hızıyla koşarak kilometrelerce yol gidip yangın mahaline ulaşırlardı.Yangınlara müdahale işi bittikten sonra tulumbacılar bağlı oldukları sınıf ve ocaklarını belirtmek üzere geçtikleri yerlerdeki kalabalıkların arasından geçerlerken birtakım naralar atarlardı. “Heeeyt…karada aslan, denizde kaplan, yetmiş iki buçuk millete duman attıran, yaman gelir yaman gideriz, Kasımpaşanın yiğitleri bunlar heeeyt….” gibi. Tulumbacılar söndürdükleri yangınlarla ilgili bir kısım hediyeler alırlardı bu hediyeleri mesela bir koyun almışlarsa buna “hisse” derler ve bunun paylaşımını da reis yapardı. Mahalle tulumbacılarının kendilerine özgü giyim kuşamlarının yanı sıra kahvehane-eğlence kültürleri ve ad takma adetleri bir bütün olarak sosyokültürel anlamında oldukça farklı bir harmoni oluşturmuştur.
Mahalle tulumbacıları özellikleri itibariyle de kültürel anlamda bir ekol oluşturmuşlardır, örneğin kahvehaneleri, kendilerine has haberleşme sistemleri, kendi guruplarına reis seçmeleri, hamam kültürleri gibi daha birçok alanda özdeşleştikleri sosyal yaşam alanları bilinmektedir.
Üçüncü Aşaması: Askeri Dönem İtfaiyesi (Szechenyı Rüzgarı) 1870 yılında meydana gelen büyük Beyoğlu yangınında (Kurtuluş-Fındıklı) tulumbacıların yangın söndürmedeki yetersizlikleri üzerine devrin padişahı Sultan Abdulaziz Han yeni bir arayış içerisine girmiş ve bütün Avrupa ülkelerinde tulumbacılık veya yangın söndürme tertibatı üzerinde uzman kişilerin İstanbul’a getirilmesi emrini vermiştir. Yapılan araştırmalarda Viyana ve Peşte itfaiyelerini kuran Macar asıllı Kont Ödön Szecheny’yi Sultan Abdulaziz İstanbul’a davet eder, bu davet üzerine 1871 yılında İstanbul’a gelen Szechenyi itfaiyecilere birtakım teorik bilgiler vererek onları eğitmiş ve İstanbul’a askeri esaslarla eğitilmiş bir itfaiye teşkilatının gerekli olduğunu rapor etmiş ve bir yıl durduktan sonra Macaristan’a geri dönmüştür. 1874 yılında Sultan Abdulaziz tekrar Szechenyı yi davet eder ve O’nu itfaiye başöğretmenliğine arkadaşı olan Baroni’yi de onun yardımcılığına getirir. Szechenyı bu andan itibaren Osmanlı Devleti’nin payitahtında gerçek anlamda ilk modern itfaiye teşkilatının temellerini atmıştır. Yangın söndürme işinin askeri disiplin ile yürütülmesini benimsetmek isteyen Szechenyı ilk etapta üç taburluk bir teşkilat kurar. Taburun ilkini ;Eylül 1874 te, ikincisini Aralık 1876 da ve üçüncüsünü de Temmuz 1877 de kurmuştur. Taburların ilk ikisi sur içinde, üçüncüsü Beyoğlu’nda teşkilatlandırılmıştır. Ayrıca İstanbul’un boğaz içinde meydana gelebilecek muhtemel bir yangının her iki yakasında bulunan ahşap mimarisini yok etmemesi için de bir deniz taburunu kurmayı hedeflemiş ve 1884 yılında ilk Türk deniz itfaiyesini (bahriye taburu) kurmuştur. Sultan II. Abdulhamid han deniz taburunun kurulmasında da- İtfaiye teşkilatının modernizasyonunda olduğu gibi Szecheny Paşa’ya tam desteğini vermiştir. Szechenyı’nin İstanbul’a gelişinden bir ay önce 2 Eylül 1874 yılında itfaiye alayı oluşturulmuş ve bununla ilgili bir komisyon oluşturulmuştu. Bu komisyonla birlikte Szechenyı ve arkadaşları Çeraki ile Vulmann’ın da yer aldığı bir toplantı yapılarak, Avrupa’da yürütülmekte olan sistemler üzerine çalışılmış ve bu sistemlerin hangilerinin İstanbul için faydalı olacağı konusu ele alınmıştır. Öncellikle başıbozuk tulumbacıların yeni kurulan alayların bünyesine alınması, bunları askeri esaslarla eğitilmeleri, yeni modern buharlı birkaç tulumbaların alınması gibi kararlar alındıktan sonra Taksim’de bir eğitim merkezinin kurulması da kararlaştırıldı. İstanbul’un çeşitli noktalarına su havuzları inşa edilecek, tulumbaların omuzda taşınması işine de son verilecekti. İtfaiyecilerin üniformaları yenilenerek yüksek ısıya dayanıklı (keçe gibi ateşe mukavemeti daha yüksek) üniformalar üretilecek, metal başlık kullanılacak, uzun kollu mintan – pantolon ve pantolonu tutacak sağlam bir kuşak bağlanılacak, ayakkabı yerine uzun konçlu deriden mahmuzlar (çizme) giyilecekti. Bütün bu çalışmaların ardından Sultan II.Abdulhamit Kont Ödön Szechenyı’ye 1877 yılında Miralay rütbesi, 1883 yılında da Feriklik rütbesi vermiştir. Böylece Szechenyı kırk yıl boyunca taşıyacağı “Umum İtfaiye Alayları Kumandanı” unvanını kazanmıştır.
Kont Ödön Szecheny İstanbul için yeni bir dönem başlatmış yangınlarla mücadele konusunda da fevkalade iyi bir mücadele yürütmüş olmasına rağmen yangınların Osmanlı Devletinin payitahtında birinci tehlike olmaktan çıkmamıştır. Bu sorunların hala devam etmesi sebebiyle Sultan II. Abdulhamit birtakım araştırmalar yaptırmış, bu araştırmalar sonucunda yangınların çoğunun sigorta şirketlerinden para almak isteyen mülk sahiplerince çıkartıldığı sonucuna varmıştır. Bunun üzerine Sultan II. Abdulhamit Szechenyı paşa ve tabur binbaşısı Refet Bey ile görüşerek bazı önlemler alınması konusunda emirler vermiştir. Bu emirlerle çıkarılan “men-i harik tedabirini havi mizamname”yle sekiz maddelik nizamnameyle yangınlarla mücadelede koruyucu tedbirlerin yanında bir dizi cezai müeyyideler getirmiş ve böylece bazı kimselerin bilerek mülkünü ateşe vermesi hadiselerinin önüne geçilmeye çalışılmıştır. İstanbul İtfaiyesini 48 yıllık bu safhası da Cumhuriyetin kuruluşuyla sona ermiştir.
Dördüncü Aşama: Günümüz İtfaiye teşkilatı Cumhuriyetin ilk yıllarında devam etmekte olan itfaiye teşkilatının üzerine modern dünya gerekleri doğrultusunda yeniden yapılandırılarak ve tamamen mahalli idareler bünyesinde faaliyet göstermeye devam etmiştir. Bugün gelinen noktada İstanbul İtfaiyesi Dünya çapında önemli bir yere sahiptir.
Bu müzede etkinlik yok
Tüm Etkinlikler