Adana Kuruköprü Anıt Müzesi ve Geleneksel Adana Evi
ADANA KURUKÖPRÜ ANIT MÜZESİ ve GELENEKSEL ADANA EVİ
Bölgenin arkeolojik zenginliklerini sergilemek amacıyla, 1924 yılında, Adana Eski Eserler Müzesi’nin kurulmasına karar verilmiş ve müze müdürlüğü için “Alyanak” lakabıyla tanınan Halil Kâmil Bey görevlendirilmiştir. Müze binası için, ilk olarak Taş köprünün yakınlarında bulunan Cafer Ağa Medresesi uygun görülmüştür. Bir süre hizmet verildikten sonra kullanılamayacak durumda olan yapının yıkılmasının ardından, Rum Kilisesi’ne taşınmıştır.
1937 yılında, Müze Müdürü A. Rıza Yalgan’ın, Çukurova’nın Etnografyasını anlatmak amacıyla müzeye yeni bir bölüm eklemesiyle birlikte,“Adana Arkeoloji Müzesi’nin” yanı sıra “Etnografya Müzesi” adını da almıştır. A.R.Yalgan böylece, yurdumuzda ilk açık hava müzesini kurmuş oluyordu. 1950 yılından itibaren Adana Müzesi olarak hizmet veren bina, 1972 yılında Arkeoloji Müzesi’nin açılıp birçok eserin yeni müzeye taşınmasıyla müze deposu olarak işlev görmüştür. 1983 yılındaki restore çalışmasıyla Etnografya Müzesi adı ile tekrar Müze işlevi kazandırılmıştır. 2008 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığınca binada restore çalışmalarının başlatılmasından dolayı Etnografik eserler, mevcut Arkeoloji Müzesine taşınmıştır. 2013 yılında başlayan restore çalışmaları, 2015 yılında tamamlanarak Sayın Cumhurbaşkanımızın 07.04.2017 tarihinde Adana'da yapmış olduğu toplu açılış töreninde açılmıştır ve Adana Kuruköprü Anıt Müzesi ve Geleneksel Adana Evi olarak hizmete girmiştir.
Bereketli toprakları ve elverişli coğrafi konumu itibariyle Çukurova ve çevresi birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. 1839 yılında ilan edilen Tanzimat Fermanı, Gayrimüslimlere kendilerini yönetebilme, okul ve ibadet yerleri inşa edebilme olanağı sağlamıştır. Bu dönemde, Anadolu kentlerinde dikkat çekici ölçüde kilise inşa edilmiştir. Adana Rum Kilisesi, bu süreçte inşa edilen dini yapılardan biridir. Adana ve çevresindeki kiliselerinin çoğu, İstanbul Rum kiliseleri ve Anadolu’nun büyük bölümündeki Osmanlı dönemi kiliseleri gibi üç nefli bazilika planlı olarak inşa edilmişlerdir. Dıştan doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen planlı yapı, içten üç nefli bazilika plan tipine sahiptir. Yapı alanı içine, güneybatı yönündeki dikdörtgen formlu bir kapıdan girilmektedir. Girişin üstündeki üçgen alınlığın iç kısmında güneş (aydınlık)simgesi yer almaktadır. Demir, çift kanatlı kapı yüzeyi, dikdörtgen ve kare alanlara bölünmüş ve ortalarına birer bitkisel bezeme yerleştirilmiştir.
Kapı ile üstteki büyük kemer arasında, ortadaki küçük kaş kemerin birleştiği sütun başlığı biçimli süsleme ögeleri yer almaktadır. Yapının, batıdaki kapı üstünde, mermer levha üzerindeki Rumca dokuz satırlık kitabeye göre yapı,1845 yılında Rum cemaati tarafından yaptırılmıştır.
OKUNUŞU:
Bi abni huda rahim u rahman Ba emri ali sultan Mahmut Han Nikolas azize kelise rumiyan İtti bina Spür kalfa kamilan Antiokheias Methodios ruhban Papazı u khrysanthos çoban Ukaffei milleti Hristiyan Oldu bunda mahsus u şaziman
1845 Ocak 1
TÜRKÇESİ:
Rahman ve rahim olan Allahın yardımı ve yüce Sultan Mahmut Han’ın emriyle Kalfa Spür(?) baştan ayağa bina etti. Antocheia’nın ruhban papazı Methodius ile çoban Khrysantos ve bütün Hristiyan milleti bunda masus ve şazıman(?) oldu.
1 Ocak 1845
GELENEKSEL EL SANATLARI
El sanatları, insanın öğrendiklerini el emeği, zevk ve yaratıcılığını, duygularıyla birleştirerek üretmesidir.
Bölgede modern yaşamla birlikte eski canlılığını kaybeden el sanatları, daha çok kırsal kesimde varlığını sürdürmektedir. Çukurova bölgesinde özellikle göçebe yörüklerde görülen ve yöre halkının en temel işlerinden biri olan dokumacılıkla gündelik yaşamlarının bir parçası olan çadırları, kilimleri ve giysilerini üretirler.
Çukurova bölgesi dünya pamuk üretim bölgelerinden birisidir. 1900’lü yıllarda ilk çırçır işletmeleri kurulmuştur. Eğrilen pamuk iplikleriyle genellikle iç çamaşırları ve yünden şalvarlıklar dokunmaktadır.
Adana yöresinde halı, kilim, çul, çuval, heybe, savan, çorap gibi dokuma ürünleri, sandık, dolap, ekmek tahtası, oklava gibi ahşap işleri, kitre bebek yapımı, bıçak yapımı, bakırcılık, köşkerlik(yemenicilik) kalaycılık ve oymacılık yapılmaktadır.
GİYİM – KUŞAM KÜLTÜRÜ
“Giyim önceleri dış etkilerden korunma amacıyla doğmuş, sosyal hayatın içinde ise örtünme içgüdüsü ile ekonomik, kültürel ve toplumsal şartlardan etkilenerek biçimlenen önemli bir kültürel değer halini almıştır.
Orta Asya’dan Anadolu’ya gelen Türkler bu topraklarda egemenlik kurmuş ve yerel halkla kaynaşarak zengin bir halk kültürü oluşturmuştur. Osmanlı Döneminde ise giyim kuşam kişilerin sosyal durumunu, dini inançlarını, mesleğini, cinsiyetini ve medeni durumuna ait özellikleri yansıtmaktaydı. Günlük hayattaki giysiler, özel günlerde ve sokaktaki giysiler de ayrılmaktaydı. Günümüzde geleneksel giysiler, kırsal alanda özellikle yaşlı kişiler tarafından giyilmektedir.
Adana’da nüfusun büyük bölümünü oluşturan Yörükler, halen kendi kültürlerini ve yerel giysilerini korumaktadır. Şehir merkezinde ise geleneksel Adana şalvarı ile modern giysilerin de bir arada kullanıldığı görülmektedir.
Geleneksel Kadın Giysilerinde genç kızlar, nişanlı olanlar ve evli kadınlar giysilerinden hemen fark edilir. Yaşlı kadınlar daha sade giysiler tercih ederler.
Başlıklar: Sosyal durum ve ekonomik güce göre farklılıklar gösterir. Başa giyilen sırma fes veya “terlik” denilen takkenin üzeri çeşitli örtüler ve takılarla süslenir. Yörüklerde genç kızların saçları ince ince örülerek (belik) uçlarına “saç cıncığı” denilen boncuk, gümüş veya altından süsler takılır.
Giyim: Yakasız iç gömlek (pamuklu veya ipekli dokuma), işlemeli cepken, üç etek, tarabulus kuşak, şalvar, el dokuma çorap, yemeni (manda derisinden ayakkabı)
Geleneksel erkek giyimi: Terlik-Börk, işlik (yakasız veya hâkim yakalı gömlek), tarabulus kuşak, cepken, şalvar, yün çorap, yemeni
ADANA MUTFAK KÜLTÜRÜ
Anadolu topraklarındaki tarihi ve kültürel çeşitlilik Türk mutfağını da olumlu etkilemiştir. Türk mutfağında ağırlıklı olarak et ve hamur işine dayalı bir yemek kültürü vardır. Günümüzde çeşitli yörelerde pişirilen geleneksel yemekler ile Anadolu'da şekillenmiş yemekler bir arada görülmektedir.
Adana şehri dağlarla kaplı coğrafi konumu ve aldığı iç-dış göçler nedeniyle değişik kültürlerin merkezi olmuştur. Göçebe kültürden yerleşik kültüre en son geçen Adana Türkmen ve Yörükleri binlerce yıllık Türk mutfak kültürünü de günümüze taşımışlardır.
Adana’nın verimli topraklarında baklagiller, sebze ve meyveler yetişir. Adana mutfağına hamur işleri, etli ve sebzeli yemekler hâkimdir. Yemeklerde tat vericiler (kırmızıbiber, sumak, karabiber, nar ekşisi vs.) kullanılır. Kışlık olarak bulgur, peynir, domates salçası, salamura yaprak, üzüm pekmezi hazırlanır. Turşu kurulur. Patlıcan, biber ve bamya kurutulur.
Adana yemeklerinde bolca yağ, salça, baharat ve koyun eti kullanılır. “Kıyma” denilen Adana kebabı ve içli köfte ile şalgam suyu sıklıkla tüketilir. Tandır ekmeği ve yufka ekmeği pişirilir. Belirli günlerde ise özel yemekler (Bayram Kömbesi, Hedik, Namaz çorbası (Kamhi), Kuddas (Taş kadayıfı), Bayram Pilavı vs.) hazırlanır. Yağ önemlidir, sütten elde edilen yağların yanı sıra iç ve kuyruk yağları da kullanılır.
Bu müzede etkinlik yok
Tüm Etkinlikler