Kaunos, Köyceğiz Gölü’nü Akdeniz’e bağlayan Dalyan Çayı’nın (Calbis) sağ kıyısında, Köyceğiz İlçesi’nin Çandır Köyü sınırları içinde, bugünkü Dalyan Kasabası’nın karşısında kalmaktadır.
Döneminde bir liman kenti konumunda olan şehir, Dalyan Deltası’nın oluşması nedeniyle bugün deniz kıyısından uzaklaşmıştır. Kent, kuzey ve batı yönlerde, arkasındaki Ölemez Dağı’nın (İmbroz) etekleri olan Sivrihisar ve Balıklar Dağı ile Kızıltepe tarafından çevrelenmiştir.
Kentin kurulduğu dönem ile ondan önce ve daha sonraki zamanlarda çevrenin geçirdiği jeomorfolojik ve topografik değişim, yalnızca tarihi coğrafya ve şehircilik açısından değil, aynı zamanda siyasal ve sosyal yaşam, ekonomik ve kültürel değişim ve gelişmeleriyle Kaunos’u çağdaşı diğer kentlerden ayırmaktadır.
Bölgenin doğusundaki 100 kilometre karelik Dalaman Ovası, esas kolunun Güntutan Dağlarından doğan Horzum Deresi’nin oluşturduğu Dalaman Çayı tarafından sulanmaktadır. Bu çayın eskiden Dalyan Körfezi’nden denize aktığı belirlenmiştir. Bu çay getirdiği alüvyonlarla Köyceğiz Çanağı’nın önemli bir kısmını doldurmuştur.
Kaunoslular kendilerinin Girit’ten gelme olduklarını söylemesine rağmen Herodotos onların yerli bir halk olduğunu düşünmektedir. Herodotos ayrıca Kaunosluların inançlarının da komşularından ayrı olduğunu söylemektedir. Kaunos tanrılarının başında BasileusKaunios gelir. Kaunos Antik Kenti Kazılarında da belgelenen bu tanrının adı 1973 yılında Letoon’da bulunan ve Fethiye Müzesi’nde sergilenen üç dilli (Likçe, Grekçe, Aramice) yazıtta da geçer.Piksodaros’unsatraplığı döneminde dikilmiş olan bu stelin Kaunos için önemi şudur: o zamanlar Maussollos’un küçük kardeşi olan Piksodoros’un, Ksanthos’uzaptettikten sonra tanrı BasileusKaunios için bir altar yaptırıp, halkın o tanrıya tapmasını istemektedir. Böyle bir gelenek, zaptedilen yerde tabancı bir tanrı için tapınak yaptırmak ve halkı ona tapmaya mecbur etmek, bir Anadolu ve Suriye geleneğidir. Bu anlatımlardan anlaşıldığı üzere Kaunos kentinin kurucuları, dilleri, adet ve görenekleri yanında kendilerine öz tanrıları ile de komşularından ayrılmakta ve sanki Anadolu’nun bir başka yerli halkı olarak karşımıza çıkmaktadır.
Kaunos’u kuranların yerli Anadolu insanı olduğu, onun yerel isminin farklılığı ile de belgelenmektedir. Kaunos Antik Kenti’nin yerel isminin Kbid olduğunu ilk kez Letoon Üç Dilli yazıtında görmekteyiz. Yunanca metinlerdeki Kaunos isminin Karca metinlerde Kbid olarak geçtiğini görürüz. Bugünkü bilgilere göre Kaunoslular, kendi kentlerinin yerel ismini en azından M.Ö. 4. yüzyılın sonuna kadar kullanmışlardır. Fakat nasıl oluyor da Herodotos döneminde adı Kaunos olarak geçiyor. Bunu açıklamak güçtür. Son yıllardaki araştırmalarla Kaunos isminin Grekçe olduğu ağırlık kazanmaktadır. Bu şekilde bir düşünce sistemi, bu isim değişikliği, kentin Hellenler tarafından kolonize edilmesi ve hemen ardından, diğer Anadolu kentlerinde olduğu gibi, kendilerini ‘kent kurucusu’ olarak göstermeleri için bilinçli hazırlanmışhikayenin daha Herodotos döneminden önce gerçekleştirilmiş olması düşüncesi ile açıklanabilir. İlk kez Klasik Dönemin sonlarında söylenmeye başlayan bu hikayeye göre;“Miletos’un oğlu olan efsanevi kral Kaunos’un kendine aşık olan bir kız kardeşi vardır,Byblis, Kaunos, onun bu aşını kabul etmeyip, reddedince, kız kendini asar” işte o zamandan başlayarak bu tür bir acıyla sonra eren aşklara “Kaunos Aşkı” denmektedir.
Antik Kente varıldığında ilk dikkat çeken kalıntılar, kayalara oyulmuş Kral Mezarlarıdır. Kuzey koyu kuzey yönden kuşatan Balıklar Dağı’nın koya bakan kalker sarp cephesi üzerinde farklı kodlarda açılan kaya mezarları, güneybatıya doğru yedi farklı alanda gruplanmaktadır. Kaya Mezarlarının hiç biri M.Ö. 4. yüzyılın 2. çeyreğinden önceye tarihlenmeyen toplam 167 mezar içindeki en önemli grup, bugün Kaunos’un simgesi durumundaki tapınak cepheli olanlardır. Sert kayalara büyük güçlüklerle oyulan mezar odalarında, bir veya birden fazla mezar yeri ve sunaklar bulunmaktadır. Birden fazla mezar bulunan Kral Mezarlarına kralın dışında ailesinin de konulduğu tahmin edilmektedir.
Kentte dikkati çeken diğer bir alan yukarı akropoldür. Güney yamacı tamamen sarp olan akropolün zirvesinde kulelerle desteklenmiş orta çağdan kalma bir sur duvarı bulunmaktadır.
Bu müzede etkinlik yok
Tüm Etkinlikler